Ben aslında kendimi hiçbir zaman uyku problemi olan bir insan olarak tanımlamadım. Başka başka bazıları anne baba cinsi özellikle tam tersini düşünse de... Geç yatmayı severim çünkü yalnızlığı severim. Bunu da bir problem olarak görmüyorum. Çocukluğuma mı dönmem gerekir bilmiyorum ki. Eğer deşelersek şunu söyleyebilirim: Benim annem kısıtlayıcı bir anne olmadı hiçbir zaman. (İyi mi, kötü mü hala anlayamıyorum) Şu saatte yatılacak, bu saatte kalkılacak, sütünü içtin mi, çikolata yeme... gibi şeyler duymadım çocukken. Uyku disiplinsizliği oradan kaynaklanıyor olabilir. Daha sonra ilk hatırladığım uzun geceler "Gece Kuşu"na denk geliyor galiba. Okan Bayülgen fanatikliği+uykusuz geceler ortaokul yıllarına denk geliyor yani. Lise yıllarında da arkadaşlarla kalmalar, içmeler, gizli gizli sigara içmeler hep herkesin yataklarına çekilmesini bekledi tabi. Lise son "ya anne ben sadece gece çalışabiliyorum" safhası. Sonra üniversite. Zaten bende iplerin koptuğu dönem. Düzenle, disiplinle aramdaki son köprülerin de yıkıldığı dönem. Okulu sevmeyen, okula gitmeyen, nasıl 4 senede mezun olabilidiğini bi türlü anlayamayan ben. 1 haftada bitirme projesi hazırlayıp 90 alıp mezun olan ben. Bu durumda okula olan saygısının son kırıntılarını da harcayan ben. Kendini üniversite mezunu saymakta zorluk çeken ben.
Yani demek istediğim ben geç yatarım. Geç kalkarım. Ama son bir haftadır falan benim "kendimce" düzenim bozuldu. Uyuyamıyorum. Gözümden uyku akıyor ama uyuyamıyorum. Garajın kapısının sesi, Bahadır'ın nefes sesleri, eve hapsolmuş bi türlü ölemeyen bi sinek gecelerimi kabusa çeviriyor.
Kendi kendime saçma sapan inatlaşan bi insan olduğum için dün dedim ki bugün üstüme gelmeyeceğim. Uyumaya çalışmayacağım. Bayılıncaya kadar kitap okuyacağım. Zaten önceki gün Elif Şafak'ın "Siyah Süt" kitabını almıştım ve içine düşmek için fırsat kolluyordum. Fırsat kollamak değil aslında ya, "hadi başlıyoruz" dememi bekliyordum diyelim. Bire doğru yatağımıza kurulduk, acayip hevesle kitabın taptaze kapağını açtım, ki çok keyif aldığım birşeydir. Yeni kitap kapağı, yeni kitap kokusu, yeni kitaba ayraç seçme heyecanı... Okumaya giriştim ki canım kocam sevimli ötesi şey dürtüklemelerine başladı. (Seksüel malzeme çıkmaz bu yazıdan heveslenmeyin.) Kendisi "story of art" okuyorlardı yanımda. 5 dakikada bir "mısır'a gitmemiz lazım", "koskoca Artemis'i nasıl da götürmüşler di mi?", "eskiden sokaklarda sepette meyveler dururmuş", "adamın işi gücü yokmuş tavşan çizmiş" gibi sanatsal "yor"umlarıyla beni "yor"du. "Hayatımın erkeği uzun süredir hiç bu kadar hevesle bir kitap almadım elime, 2 dakka dur" diyemedim. Onun yerine hıhı, evet, hihihi, tabi tabi gibi geçiştirme cümleleri kurdum ama hevesi pek kırılmadı uykusu gelinceye kadar. Kitabı bıraktıktan 10 saniye sonra derin derin uykulara daldı tabi. Ve ben Elif Şafak okumaktan zevk alan bir insan olarak zevkli zevkli kitabımı okudum. 1 saati falan geçti sanırım, hem uyanık olup hem de 1 saatten fazla sigara içmemek olmaz tabi. Oturma odasına geçtim. Biraz da orada okudum 5-6 sigara hüpleterek. Ve dadannn!! uykum geldi. Yat uyu kardeşim. Saatlerimiz sekizi gösterinceye kadar "yat, dön dön, kalk, sigara iç, en saçma tekrar programlarını seyret, yat, dön dön, kalk" döngüsünü yaşadık. Bu arada Bahadır'ın kılının kıpırdamaması iyice sinirlerimi bozdu tabi.
Madem erken kalkamıyorum o zaman yatmam ben de. Zavallı kahvaltı yüzü göremeyen kocacığıma kahvaltı hazırladım. Bugünün karı (a'nın üzerinde şapka var) da o oldu.
Sonuç olarak bugünün amacı akşama kadar kasıp mantıklı bir saatte yatıp mantıklı bir saatte kalkmak. Çok acıklı ya.. Her zamanki halim. Alınan binlerce kararlar, uyulmayan binlerce kararlarlarlar...