14 Ağustos 2013 Çarşamba

Duruyorum ben, bi insan ne kadar durabilirse o kadar duruyorum.. Kimseye bulaşmıyorum. Yıllardır..
Sonra bi adım atıyım diyorum. Azıcık değişik bişey yapmaya dair bir adım, azıcık iyi vakit geçirmek adına.. Pat trajedi, pat drama.. Kimsenin hayatını alt üst etmeye, ortalığı karıştırmaya falan niyetim yok. Nasıl oluyorsa hoooop bir drama kucağıma düşüyor. Yolmak yok dura devam.. En iyisi.

1 Nisan 2013 Pazartesi

Nasılsın Kaan Sezyum?
Bu gece önümde yığılı ders notlarım  her geçen saniye sanki daha da çoğalıyormuş gibi gelirken kafamda bu soru çaktı. Oturdum bilgisayarın başına. Basit bir cümle işte, yaz gitsin. Ellerimin titremesinden, kalbimin deli gibi çarpmasından üç kelimeyi yazamadım. “Nasılsın Kaan Sezyum”. İkinci defa yazmak daha kolay oldu.
Bilemiyorum tabi onun nasıl olduğunu, nasıl bir hayatı olduğunu; kendiminkini bilemediğim gibi.
2010 yılının Mart ayında hepimiz Kaan Sezyum’un malum yazısını okuduk. İçimiz burkuldu, duygulandık, paylaştık, “okudun mu?” dedik birbirimize. Belki bir çoğumuzun aklında bir cümle bile kalmadı o yazıdan. Anlaşılmaz bir şekilde benim aklımda çok cümleler kalmış o yazıdan. Bir ay sonra bana üzgün yüzlerle bakan insanlara söylediklerim onun cümleleriymiş şimdi anlıyorum. Üç sene sonra ders çalışırken hatırlıyorum ve anlıyorum. Allah zihin açıklığı verdi ama yanlış konuda.
Şimdi buradan girip yazarların, filmlerin, reklamların bizi nasıl etkilediğinden falan bahsedilebilir. Ya da kendimize has zannettiğimiz şeyler ne kadar bizim? Mimiklerimiz, tepkilerimiz, felsefelerimiz taklit derlemesi mi yani? Şu anda daha net düşünebildiğimi zannettiğim şu anda, duygularımdan şüphe ettim resmen. Benim o kara nisan ayında ağzımdan çıkanlar, bir taklitse hiçbirşeyimin gerçekliğini savunamam artık. Copy of the copy of the copy…
Ya da (vurgulu koskoca bir ya da)..
Kaan Sezyum ve benim paylaştığımız duygular olabilir. Benzer şeyi yaşamış insanlar benzer şeyler hissedebilir. Mesela manasız bir iyimserliğin kollarına atmaya çalışabilirler kendilerini.
“Hep çok şanslı olduğumu düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi yaptım, beni sıkan protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... Ama geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda evrensel şans skalasında eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.” Demiş kendileri.
Ben de tam olarak böyle hisler içindeydim o zamanlar. Hatta olayı abartıp “birgün o kadar güzel bir hayatım olacak ki, Bahadır bunun için gitmiş diyeceğim.” Cümlesini kurmuşluğum bile var. Şu anda ben üç yıla önceki bana şöyle demek istiyorum: “bullshit ruh hastası mısın kızım sen.”
En çok bunu merak ediyorum Kaan Sezyum şans skalasının nerelerinde hissediyor kendini? Aslında haksızlık etmemem lazım. Bu ruh hastası bir ruh hali değil. Aklını kaybetmemek için, hayatını kaybetmemek için aklın oynadığı oyunlar. Belki de sağlıklı bir tepki bilmiyorum, sadece merak ediyorum. Bu ruh hali beni terk edeli çok oldu. Başkalarında nasıl işliyor acaba?
Bir de yaşadıklarından dolayı kendini çok şanslı hissetme histerisi var tabi. Yazar der ki:” İnsan burnuna çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da bana denk gelmiş. Şans işi işte.” Ben de bunun gibi milyonlarca cümle kurabilirim. İşte bu his beni bırakmıyor. Bunu da saçma bulacak mıyım acaba birgün?