13 Kasım 2007 Salı

Defol git ya....

Sanırım havalarla alakalı birşey ama yok değil... Biz az biraz tilki, zeytin, ot, doğa, böcek, kurbağa bir ortamda yaşadığımızdan genel olarak çok mutluyuz ama bu aralar heryer sinek. Öyle normal sinek de değil. Uyuz sinek, iğrenç sinek, korkusuz, yapışık sinek... Gelip burnunuzun ucuna konan el kol sallamalara aldırmayan yerinden kıpırdamayan sinek... Uçan sineğe yumruk atmak zor birşey değilmiş onlar sayesinde anladık. Evin içinde sinek ilacıyla geziyorum. ÇOK DARALDIM YAAAA...



maybe happiness is something that we can only pursue...

En son yazdığım yazı ne kadar kötü olmuş. Ne demek istediğimi ben bile anlamadım. Türkmax'ta Atatürkcüğümün cenaze törenini izlemiştim. Galata köprüsü toprak yol sanki. Bi acayip olup coşup kabarıp saçmalayıvermişim. İyi birşeyler demek istemişim ama diyememişim. Neyse düzeltme yapabiliyor olsaydım yapardım. Ama beceremiyorum. Bir keresinde bir yazıyı düzelteyim dedim. 3 kere değiştirip yine ilk versiyonu koydum. Bu da böyle kalsın.
Gelelim beni bilgisayarın başına oturtan meseleye. Annem çocukluğumuzdan beri bize hep "İstemekten korkmayın, gerçekten istediğiniz herşey birgün mutlaka gerçekleşir." der. 3-4 yaşındayken bile beni oturtup saçma sapan konuştururmuş. Anlatırmışım işte "villam olacak, hizmetçim olacak". Hayal gücü çok geniş bir çocuk değilmişim sanırsam. Canım abim anlatırmış "yanyana villalarımız olacak, köpeklerimiz olacak, benim köpeğim senin köpeğini ısıracak":) Erkek çocuğu işte... Ben de oturur ağlarmışım. (Kız çocuğu işte...) Şimdi bu mesele yeni trend. (secret meseleleri)
Eveeeet, şimdi istiyorsunuz oluyor. Çocukken beynime kazınmış işte. Ben bunun gerçekten böyle olduğuna inanıyorum. Ama "gerçekten istemek" o kadar da kolay birşey değil. For example ben, isteme problemim var. Azla yetinmekten hiçbir şey isteyemiyorum. Hırs, gaza gelmek bünyeden alınmış. Ben iyiyim ama birşeyler eksik farkındayım. Bunun farkında olmam için "Pursuit of happyness" ve "Rocky Balboa"yı bir gün arayla seyretmem gerekmiyordu ama coşku seli bu filmler beni bilgisayar başına oturttu.
Rocky benim, benim kuşağımın, abimin, abimin kuşağının, babamın, babamın kuşağının kahramanı. Hırs manyağı, iyi kalpli, mütevazi Rocky'miz o bizim. Sevgi dolu, aşık boksör. Çocukluğumdan bir hatıra diyeceğim (Rocky 4 benim sinemada seyrettiğim ilk film, Allattin'in uyduruk bir çizgi filmine gitmiştim 4-5 yaşlarında ama o sayılmaz.) ama tam olarak o da değil. Ben çocukken aramızda olmayanlar da bu adamı sever bence. Naif adam, al içine sok. 50 küsür yaşındaki Rocky'i ringde seyrederken, yerimizde duramadık. Dolduk, taştık. Çok bi keyiflendik. İstersen olur, orası tamam, ama bu mesele ikinci planda kaldı. Biz Rocky'i çooooook seviyoruz. Mahallemizin abisi...
Pursuit of happyness ise apayrı bi mesele. Filmi seyrederken hiç durmadan "içim kurudu" deyip durdum. Kendimi ifade edecek şey bulamadım. "İçim kurudu" ne demek ki:) Ama içim kurudu işte... Hiç durmadan ağlamam ayrı birşey onu kastetmedim ama. Boğazım düğümlenmedi heryerim düğüm düğüm oldu tıkandım, abarttım biliyorum ama çoooook etkilendim. Zorlukların karşısında bu kadar dik bir duruş, böyle bir motivasyon bana çooook uzak. Tanrısal:) Will Smith yaratığına da kocaman bir sempati oluştu içimde, elimde değil. Anlatılmaz seyredilir, seyrettirilir...
Hani derler ya özellikle kadınlar kendilerinde birşeyler buldukları kitapları, filmleri çok severler. Ben kendimden hiçbirşey!! bulamadığım bu iki filmi çok sevdim. Ders çıkardım mı?? Hayır. Ben adam olur muyum?? Zor...