25 Temmuz 2007 Çarşamba

Güveç Ocakta

Bacaklarım çok ağrıyor.

Kendime oldukça acımasız bir liste hazırladım. Bundan sonra bunları yapacaksın Özlem, yok efendim bunları yapmayacaksın bacaklarını kırarım listesi...

Annemle geçirdiğim bir haftanın sonunda Bursa'ya döndüğüm zaman basküllerimiz 60'ı gösterir olmuştu. Bacak kadar boyumla utanmadan 60 kilo olmuşum. Hemen duruma el koydum. Sıkı rejim, yürüyüş, yüzme. Ama bu zalim üçlü bende acayip bacak ağrısı yapıyor. Olsun kilo vermeye başladım bile. Lay lay lay...

19 Temmuz 2007 Perşembe

Domatesin Kralı Burdaaaa!!!!!!!!!!!

Benim canım fedakar annem baktı bizden iş çıkmaz geçtiğimiz bahar bize küçük bir bahçe yaptı. Çilek, marul, nane, roka, soğan, domates ve salatalık tamamen annem tarafından özenle ekildi. Hiç kullanmadığımız bir alan resmen bir sebze bahçesine döndü. Bu çalışmalar sırasında annem kolunu sakatladı. Bize hiçbir şey çaktırmamaya çalışarak Konya'ya geri döndü. Ve aylarca sorun yaşadı. Biz hepimiz sevinç yumağı olduk tabi, ertesi gün unutacağımız planlar yapmaya başladık. Bahçıvan sulama işiyle uğraşırdı tabi ama ben hergün domateslerin dibini kazacaktım, hergün taze otlarla salatalar yapacaktım. Bahçeyi genişletecektim. Neredeydi bizim maydanozumuz falan falan....
Sonuç olarak yazın ortasındayız ve bahçe olayı tam bir hüsran oldu. Ben marketten aldıklarımla salata yaparken mutfağın penceresinden rokaların, marulların yabani otların arasında kaybolmalarını seyrettim. 5-6 çilek yemeyi becerdik. Bütün çilekler kurudu. Ama bu kadar ilgisizliğe dayananlar da vardı. Dün balkona bir çıktık, günlerdir yüzüne bakmayıp kurumaya bıraktığımız domatesler kocaman ve kıpkırmızı bize bakıyor. Pek bir keyiflendik ve tabi vicdan azabı çektik. Doğru düzgün baksaydık ne güzel olacaktı, zavallı annem boşu boşuna sakatlanmış olmayacaktı.
Uygulanmayacak planlar arasına bu "sebze bahçemizi diriltme planı"nı da koyduk.
Ne zeytinyağı ne limon isteyen son derece lezzetli domateslerimizi mideye indirdik

17 Temmuz 2007 Salı

çem has gınar

Bir varmış, bir yokmuş

Tanrı'nın mahlukları tahıl kadar çokmuş
Fazla konuşmak günahmış...





Soykırım yapılmıştır ya da yapılmamıştır...
Türk milletinin hafızası yoktur ya da vardır...
Soykırım fikri Ermenileri ayakta tutan, bir arada tutan güçlü bir bağdır ya da değildir...
İkiyüzlülük, kayıtsızlık Türk milletinin her hücresine sızmıştır ya da yoktur öyle birşey kim uyduruyordur...

Kim tartışırsa tartışsın beni vicdanımla başbaşa bıraksınlar. İki kere okudum bu güzel romanı. İkinci okuyuşumda da ilk seferki kadar heyecanlandım. İçine düştüm. Tüylerim ürperdi. Uzaklara baktım. Kitabı kapatınca yine eski huzurlu dünyama dönmem çok kolay oldu tabi. Ne yapalım herkese gösterilen şefkatten ben de istiyorum.

16 Temmuz 2007 Pazartesi

Pembe Nüfus Cüzdanı

Cumartesi akşam üstü Antalya Havaalanı'nda North Shield'de oturdum, uçağımın saatinin gelmesini bekliyordum. Yanımdan son derece göz alan bir pembe, son derece göz alan bir yeşil birşey geçti. Aslında hoşuma gitti. Pembe etekli, yeşil şallı, poposuna kadar uzun simsiyah saçlı, iri yarı güzel bir kadındı yanımdan geçen. Karşıdan gelen iki sevimli "aaaaaaaaaaaaaaa Bülent hanım ne kadar güzelsiniz" diya cırlamasaydı anlamamıştım Bülent Ersoy olduğunu. Gerizekalı olduğumdan değil tabi arkadan gördüm pembe nüfus cüzdanlı divayı.


Değer yargılarını alt üst eden bir şahsiyet. Bizimki gibi bir ülkede böyle bir saygınlığı nasıl elde ettiği çok uzun uzun tartışılmalı sanki. Ama öyle bir kabukla çevrili ki... Neyse ya nasıl ikiyüzlü olduğumuz bize hatırlatması için diyorum ki "Allah Bülent Ersoy'u başımızdan eksik etmesin".

Patlican Patlican

Eveeeeeet...... Masstival'e gidildi. Görüldü. Eğlenildi. 1 köfte, 2 sucuk, 3 ayran, tonlarca bira içildi. Hepsi ertesi gün İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesinin tuvaletini boyladı. Ne salak insansın Masstival hakkında anlatacağın bu mu diyebilirsiniz. Ama hala midemde yanma var. Çok olumlu davranamıyorum.


Sonuçta gittik yattık işte.





Tori Amos çok seksiydi. Kociş ve Tolgiş öyle düşünmese de bence acayipti. Lauryn Hill'e biraz kıl kaptık. Çok sarhoştuk galiba:) Keyiflendik de keyiflendik işte. Yeri geldi bir birayı paylaştık:)






Malesef ParkOrman'dan çıktığımızda ağzımızdaki şarkı "Patlican patlican pat pat pat pat patlican patlican kom tere" oldu. Bu şarkıyı bu kadar sık çalmalarını kocama verdikleri t-shirtle affettirmiş olabilirler. Canım çok sevdi t-shirtü. İşte böyle geçti gitti güzel mi güzel bir hafta.

Arkadaşlarımızla nice festivallere nice güzel günlere....






"Bir Tatlı Huzur Almaya Geldim" veya "Ver Elini Alanya"

Bir haftadır bilgisayar görmeden yaşıyorum. Aslında gördüm. Alanya'da ailemin yanına gittik. Kocişmonti "3 gün tatil yapacağım ama onu da çalışmaya çalışarak zehir edeceğim" düsturu ile 2. gün balkonda açtı laptopu bir süre baktı ve kapattı. 0 5 dakika boyunca biz de bilgisayar teknolojisi ile hasret giderdik. Bir de sevgili kardeşimin odasından gelen "erkek arkadaşımdan ayrıldım, kendimi daha fazla üzmek için ne yapabilirim?" türünden müziklerin onun laptopından çıktığı bilgisiyle yaşadık ama aktif olarak bir bilgisayarla muhatap olmadım derken ha bir de şey vardı diyeceğim diye korktum. Sonuç olarak teknolojiden uzak kafa dinledik gibi romantik şeyler söylemek istedim ama mümkün mü? Sarmışlar her tarafımızı. İnternetsiz tuvalete gidemiyoruz. Ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki bir haftadır kesinlikle tv seyretmedim. Güzel ve Dahi mi ne başlamış. Böyle saçma programlardan kendimi alamayan bir insan olarak ona bile meraklanmadım yani. Tatil. Her zaman tatil demek huzur demek değildir. Ama Alanya'da 1 haftadır huzur ve aile saadetiyle yoğrulduk. Aile saaddetinin fotoğrafı (aslında yarısı) böyle birşey işte.


Bu fotoğrafa anne, anneanne, abi, koca falan ekle işte süpersonik saaddet. Birlik beraberlik iyi geldi herkese. Evde 50 değişik sebepten ötürü bir negatif enerji gezse de sürekli; beraberken çok mutluyduk. Şıp şıp yüzüldü (gerçi çocuk havuzunda daha çok vakit geçirdik galiba, yeğen aşkı işte), bol bol mamalar yendi. Doğumgünü kutlamaları yapıldı. 11 Temmuz benim doğumgünümdü. Abim Konya'ya geri döneceği için 2 kutlama yapıldı. 2 pasta, bol miktarda mum. Yaşlılık fena 28'i doldurmak zor. Ama bu doğumgünü hakkında çok yorum yapmak istemiyorum. Ne yapalım gençlik gidiyor işte. Gidebilir ama hala yapılabilir bir dolu eğlenceli şey var. Hala Masstival'e gidilebiliyor.

5 Temmuz 2007 Perşembe

.



Barış'ın fotoğrafını koymak istedim buraya. Nasıl bir fotoğraf koymak istediğimi biliyordum. Barış'ın o gülüşünü defalarca gördüm. Aklımda. Biraz bakındım ama bulamadım. Asık suratlı, "çocuk coolluğu"ndaki fotoğraflarını hiç sevmedim. Nasıl bir insan olduğunu bilemem ama bana geçen saflığını çok sevmişim galiba. İçimde birazcık yanıklar var. Kör badem gözlü falan durumları şu an için aklımdan geçse de çok acımasız. Çok kötü oldu ya...

Evlilik Aşkı Öldürüyor Güzelim


Konu çok, kafamdan hızlı hızlı geçiyorlar. Taslaklamak pek tarzım olmadığı için geldiği gibi yazıyorum. Ne olursa olsun önceden planlamayı sevmiyorum, aslında çok seviyorum da yapamıyorum. Plan yapsam da uygulayamıyorum. Sonra strese giriyorum. En iyisi plan yapmayı sevmiyorum deyip geçmek. Hem böylesi daha cool. Plansız programsız yaşıyorum hesabı. Konuyu dağıtmayalım efendim (aslında konu falan yok) dün akşam çok canım ciğerim bir insanla uzun bir telefon görüşmesi yaptık. Kendilerinin eşlerini de pek yakından tanırım (kardeşim olur). Telefon konuşmamız her an boşalacakmış gibi gözleri yakan gözyaşları, hepimizin sorunlarının aynı olduğunu belirten örnekler, çare arayışları ve umutsuzluk belirteçleriyle süslendi. Sonuç olarak sonuç yok. Kadınlar ve erkekler çok farklı. (Aman ne büyük laf ettim.) Anlamaya çalışmak da faydasız galiba. Erkekleri seks kölesi olarak evde beslemeye başlayacağımız zamanlara kadar idare edeceğiz artık.

Benim için problem olan başka bir konu da şudur ki; benim sevgili kocacığım çok aşırı derecede, beni bayıltan derecede sakin bir insan olduğu için kimse ondan şikayet etmeme bir anlam veremiyor. Ama "Bahadır çok iyi yaaa... ". Evet Bahadır iyi, ben psikopatım problem çıkarıyorum. Boşanan bir arkadaşım ayrılma tantanası sırasında herkesin bu tavrından çok sıkılmıştı. Yani "ama senin eşin çok iyi" tavırlarını kastediyorum. "İyiyse iyi ne yapalım benim evlendiğim adam katil mi olacaktı yani??" gibi güzel bir saptamada bulundu ki diyecek hiçbir şey yok hakikaten.

İşin tuhafı ben de neredeyse psikopat olduğuma inanıyorum bazen. O zaman akıllı kız arkadaşlar işe yarıyor. Bir problem varsa tek kişilik olamaz değil mi??

Bu günlerde etrafımda sıklıkla gördüğüm tablo şudur ki;
*Kadınların (evli kadınlar mı demeli acaba) ilgi ilgi diye bakan koyun gözleri
*Erkeklerin niye sorun çıkarıyorsun diyen halden anlamaz moron gözleri
*Benim ben normalim ben normalim diye çırpınan hallerim.

If I'm smart then I'll run away
But I'm not
So I guess I'll stay:)

Canım kocama geliyor beautiful stranger.....


3 Temmuz 2007 Salı

3...2...1...action

Bu akşam Die Hard 4.0 adlı güzel aksiyon filmimize gittik. Eğlendik. Mısır yedik. Hop oturduk hop kalktık. Ama benim asıl söylemek istediğim film boyunca en azından ilk yarısının yarısında benim aklıma sık sık Demi Moore geldi nedense...





Demi kesinlikle sevdiğimiz bir insan olsa da , bu kadar mı şanslı olur bir insan demekten kendimi alamıyorum... Yani sen Bruce Willis'le evlen, 3 çocuk yap, 40 yaşını geç nefis çocuk Ashton'la evlen falan ben bilemiyorum artık.

Bruce Willis apayrı bir olaydı yine, gözlerimizi alamadık. İç çektik oturduk...

2 Temmuz 2007 Pazartesi

Pazar Keyfi'ni Bu Hafta Ben Sundum

Sırtıma yükler yüklüyorum sürekli. Sabah kahvaltı hazırlarken Bahadır'a acayip sinirlendim yine. Niye? Hatırlamıyorum. Arkadaşlarımız gelene kadar gerim gerim bir acayip oldum. Onlar gelmeselerdi muhtemelen yine sebebini ertesi gün unutacağım bir kızgınlık yüzünden bütün günüm zehir olacaktı.


Arkadaşlarımız bize geldi. Çünkü biz evimizi çok seviyoruz. (bayaaa çok) Oğlan çocukları hemen kağıda oturdular. Sonra da acıkana kadar top oynadılar. Şimdi ben ne anladım bu adamların 30 yaşında olmalarından?? 8 yaşında olsalar ne yapacaklardı ki?? Bira içmezlerdi kağıt oynarken. (cevap) Oyacığım ve ben oğlan çocuklarının top oynamasını izledik, nasıl bu kadar eğlenebildiklerini anlamaya çalıştık. Sonuç olarak Oya'nın yorumu "kızlar zaten hiçbir zaman bu kadar eğlenemez" oldu. Ben de güldüm. Bunu daha sonra düşünürüm, çok da hoş birşey değil bu. Aslında bunun tavla oynarken konuştuklarımızla da alakası var. "Biz ve bizim gibi kadınların erkeklere göre neden bu kadar çok derdi var? Meditasyondu, kişisel gelişimdi, yogaydı falan filan neden genelde kadınların ilgi alanına giriyor? Biz neden rahatlamayı bile bir problem haline getiriyoruz? Bizim (nasıl olacak da olacak derken) hiçbir zaman çocuğumuz olmayacak mı?" ana konularımızdı. Düşündük konuştuk uzaklara baktık tavla oynadık. Ben yendim:) Tavla konusunda çok hırslıyım. Yenilseydim problem çıkarırdım. İnsanlara tavsiyem gerekirse bana bilerek yenilsinler.


Bizim balkonumuz yaz kış insanı (masayı, örtü, mörtü ne varsa) yerden yere vuran bir rüzgara maruz kaldığı için hafiften dayak yemiş gibi olduk.



Bahçeye yayıldık. Çimlerde çıplak ayakla dolaştım. Enerji boşalttık. Keyiflendik. Acıktık. Rüzgardan korktuk, yemedi, havuza girmedik. Bertoş beni yine havuzda göremedi:)


Mangal yaptık. Açlık giderdik. Löp löp etleri yuttuk. Damarlar tıkandı, hayvanlar öldü. Biz bira içip keyiflendik.



Oldukça keyifli bir pazar geçirdiğimiz söylenebilir. Neden söylenmesin ki??? Bizim payımıza düşenler bizim almaya niyetlendiklerimiz değil mi? Bu kadar keyifli olmaya aday pek çok pek çok günü zehir zemberek etmedim mi kendime???