30 Ağustos 2008 Cumartesi

Apo'ya cevap sayılabilir ama zaten aklımdaydı yazacaktım

Dear Apocuk;

"kızım bak bööle yazılar yazıosun die boşarsa falan baadır seni, ben evlenirim baadırla.." demişsiniz. Siz bu adamı daha tanımıyorsunuz... Neler var neler ağzımı açarsam bazıları insan içine çıkamaz. Magazin Forever yeah!!
Dün gece yaşananları aynen yazıyorum. Karı koca mahremiyet falan dinlemiyorum..
Bahadır efendi bilgisayar başında (dayakistiyorum.blogspot.com mesaisi), ben televizyon başındayım. Evet biz evliyiz, bu konuya sonra değiniriz.
B: Hayatıııım, o makinenin adı neydi?
Ö: Hangi makine??
B: Banyodaki...
Ben bişey diyemedim tabi. Uzun bi sessizlik. Koşarak geldi. "Hadi söylesene ya, aklıma bişey geldi. Onu yazıcam. neydi ya o makinenin adı?" Dehşet içinde nasıl susulursa öyle sustum.
İç ses : Hayır ya hayır "çamaşır makinesinden" bahsediyor olamaz.
Malesef "banyodaki ya banyodaki" diye çırpınırken resmen çamaşır makinesinden bahsediyor. Ben küçük bi şok yaşarken cevap veremedim tabi. Ben mi abartıyorum acaba?
Sonuç olarak adam gitti. Arçelik'in web sayfasına baktı:)
Yani Apocum haklısın bigün bu adam eve gelebilir. "Ben sizi bir yerden çıkarıcam ama" diyebilir. Ben ona evlilik cüzdanımızı gösterebilirim. O sırada kimin kimi boşadığını anlayamayacağımız bir hızda biz boşanabiliriz. O zaman sana "iyi şanslar" dilerim:)

21 Ağustos 2008 Perşembe

Yaz geçer...

Tatil tatildir işte kardeşim.. 2 gece de olsa, Erdek de olsa hiç sevmediğim çanta toplama işi bile bir heyecan oluyor, bünye buralardan gidiyoruz hissine kapılıyor. Sıkıntı, dert, bunaltı, bulantı siz iki dakka durun biz tatile gidiyoruz..

Ben 10 yaşımda gitmiştim Erdek'e.. Hafızam zayıf olsa da hatırladığım bazı şeyler var:

* Ben küçükken heryerde ışıklı şapkalar ve yoyolar satılıyordu. Canım kocacığımın da ağzı çok sulanmış zamanında 2 günde bozulan dandik şeylere, ona almamışlar ama:( Benim yoyom olmuştu o dönemde.. Şimdi de ışıklı çubuklar, boynuzlu taçlar falan var işte. Şimdiki çocuklar bi acayip ama bizim hissettiklerimizi hissediyorlar mı bilemiyorum. Plajda otururken mısırcı bir grup çocuğun yanına gidip "ağlayın hadi, mısır istiyoruz deyin" falan gibi bişeyler zırvaladı. Toys'r'us'ın önünden geçerken belki ama mısır için falan kendilerini yoracaklarını hiç sanmıyorum. Hem bu mısırlar tatlı da değil, plastik bardak falan da yok.
* Ben küçük bir hanımefendiyken "girmem ben bu denize ya" diye zırıldamıştım. Denizanaları vardı deli gibi. Bu gidişimde denizanalarını sadece kıyıda gördüm. Ne oldukları tam anlaşılmıyordu hatta. Naylon torba sandım önce. Yani deniz anası problemi olmadı ama yosun ormanları içinden denize girmek de adamı yıpratırmış onu gördüm.
* Ben küçükken Erdek'te heryerde "Telli Turna" çalıyordu istisnasız. Hatta ben bu şarkıyı ilk Erdek'te duymuş olabilirim. Bu gidişimizden aklımda kalan "bas gaza aşkım bas gaza" ve "Fatih Ürek delikanlaması". Biz büyüdük ve kirlendi dünya:)
* Deniz anası travmasını yine pek önemsemiyorum ama Erdek'te ciddi bir travma yaşamıştım. Gönen'e gitmiştik. Kaplıcalardan birine girdik. Sadece bakmak için kıyafetlerimizle falan. Ufacık bir havuzda çıplak 10 tane hatun elele tutuşmuş devasa memelerini hoplata hoplata zıplıyorlardı. Hamamlardan, saunalardan, günlerden, kuaförlerden, sadece kadınların toplaştığı yer heryerden bu kadar nefret etmemi buna bağlayabiliriz belki de.. Kuaföre gidince falan hafiften bi yumruk oturur mideme hala.. Ciddiyim..
* Anılarımda Erdek'in en önemli yerlerden birine oturmasının ana sebebine gelirsek; bu süper sıkı durun:) Canım annem Erdek'te sürekli uyuyordu ve hiçbirşey yiyemiyordu. Biz kıpır kıpır annemin bu hallerine bi anlam veremiyorduk. Süper duyarlı, alıngan dayıcım çok üzülüyordu hatırlıyorum. "Sevmediniz siz Erdek'i" alınganlıklarına bile girmişti. Erdek'ten dönünce anladık. Dadada dammmm!!! Annem hayatımın aşkı kardeşime hamileymiş!!!
Peki ben oturdum niye çocukluk anılarımı yazıyorum?? Efendim 2 günlük kısacık Erdek tatilimiz canım kocacığımın çocukluk ve ilk gençlik anılarıyla geçti. Hayatının büyük bir kısmını yazları Erdek'te geçirdiği için "şurada balık tutardık", "burada gitar çalardık", "bu otelde bi kız vardı, ben onunla karşılaşma ihtimalini sevdim" gibi ona göre çok önemli ama benim bi türlü gereken tepkileri veremediğim diyaloglar yaşadık. Ondan etkilenmiş olmalıyım. Dur bi dakka benim de anılarım var krizine girdim heralde:)
Bugünlere gelirsek (biraz zor oldu ama); aslında gelemeyiz çünkü bu tatil bi nevi ilk gençlik tatili gibi oldu. Kendimiz yine 14 yaşında gibi hissettik. Anne baba sıcaklığı, "biraz daha ye", "salata yemedin sen", "şapka tak, başına güneş geçer", "o kadar fındık yenmez, miden bozulur", gizli saklı sigara içmeler, ayrı yataklar:)
Güzeldi ama güzel.. İnsan bunu da istiyor. Sinir krizlerinin ucundan döndüğüm zamanlar olsa da, hala bir aradayken (çok şükür) dibine kadar bunları da yaşamak lazım. Sonuçta deniz, kum, yosun, şemsiye, uzun yürüyüşler, levrek (ama ne levrek), bira, anne, baba, Erdek, YAŞASIN TATİL!!!




Herşeyden herşeyden güzeli ise yaz galiba.. Çok bunaldık, çok sıcak, uzun uzun bi tatil yapamadık, bu yaz Aslımla havuza giremedim, Alanya'ya gidemedim, acı acı şeyler yaşadık ama yazın sonuna yaklaşmak koyuyor bana.. Az kaldı yahu. Egeciğimle bi daha ne zaman havuz kenarında tepişicez..


Dear friends "warning", yaz bitiyor.. Önümüzdeki haftasonu yine bizdesiniz.. Kırdırmayın kafanızı..



15 Ağustos 2008 Cuma

* Cumartesi günü Erdek'e gidiyoruz. Sinirlerim ne kadar iltihaplanmış, derim ne kadar kalınlaşmış test edeceğiz..

* 2.5 yaşındaki yeğenim bugün telefonda bana "okula gidince tuvalete gidicem" dedi. Çiş tuvalete yapılır, bezine yapanları okula almazlar stresi. Garibim hayat gailesi biyerinden başladı işte..

* Canım kardeşim diyetisyen olmaya karar verdi. Hele bi mezun olsun vericem bu kiloları..

* Abi (gerçek abimden bahsediyorum) sen okuyor musun benim blogumu ya??

12 Ağustos 2008 Salı

ben hüsrana komşuyum...

Benim acayip arabesk bi tarafım var. Depresyona meyilli karakterim de bunu destekliyor tabi. Nerden estiğini anlayamadan bir adet "Ebru Gündeş" şarkısı indirmiş bulunuyorum ki kendisi ülkemiz sınırları içindeki tahammülü en zor insanlardandır diye düşünüyorum. Ebru Gündeş, Ebru Şallı, Ebru Destan, Ebru Yaşar... diye döküldü birden zihnim. Bela mısınız kardeşim!!! (Derin nefes)

Neyse efendim ben bu şarkıyı indirmiş ve 25 kere dinlemiş bulundum. Şarkımız "Kaçak". Hülya Avşar'ın (anıra anıra mıydı, böğüre böğüre miydi) pek bi hislendiği şarkı.

Bir daha bu yolları aynı hevesle yürür müyüm..
Kim bilir ne bekliyor kalır mıyım ölür müyüm..
Ne malum dünya gözüyle bir daha görür müyüm..

Bilinç altı bilinç üstü anlamsızca çalışıyor işte. Bu şarkıyı dinlerken insan(o insan ben oluyorum) resmen terkedilmek istiyor. Koca insanıyla ne zamandan beri anormal bir huzur içinde yaşıyoruz. Huzursuz yapımı bu kadar huzur rahatsız ediyor tabi. Bi terkedilesim var:) Hayatımda çok huzurlu olunca ben de şarkılara atıyorum kendimi bu aralar ne yapalım...

"Benim sermayem çift el artı çift göz
Karamsardan varan harbi doğru söz
Acılarımsa köz
Ah bu benim sisli yollarım"

Hatta;

"Artık bülbül ötmüyor gül dolu pencerede
Yalnız hatıran kaldı boş kalan çerçevede.."

Gezegendeki son gemiye binip çek git...

"Sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi Saim bey.. Sen mi büyüksün? Hayır, ben büyüğüm ben Yaşar usta..." eşliğinde gözlerim dolu dolu gecenin 3.40'ında efendi gibi bilgisayarın başında kahvemi içiyordum. Telefon çaldı. Aslında alarm çaldı. Saygıdeğer kayınvalideciğimin evinin alarmı.. Kendileri tatildeler, bu demek oluyor ki sorumluluk bizde. Eee?? Birinin alarmı çaldığında ne yapılır? Çok anlamsız bir durum. Polisi falan arayamazsın, bıkmışlar yanlışlıkla çalan alarmlardan. Çağırsan da muhtemelen gelmezler. Gerçi benim köylüler ot yakıyorlar, zeytin ağaçlarına birşey olacak diye jandarma aramışlığım var yani, sorumlu sorunlu menapoz teyze hesabı.. Neyse işte biz üzerimize düşeni yaptık. Gittik evin etrafında içinde çeşitli turlar attık. Bahadır içeri ayakkabısıyla girdi, annesi görse öldürürdü. Bilenler bilir:) Ben kirpi gördüm. Komşunun köpeği ödümü patlattı. Eve geldik. Bahadır yatağa hopladı. Ben kaldım şimdi öyle.. Eve gelinceye kadar alarmlarla olan hesaplaşmamı bitirdim. Alarm sadece acemi hırsızların elini ayağını birbirine dolaştırır başka da bir işe yaramaz. Saat beşe yaklaşırken uyumayan birçok insan gibi kendimle hesaplaşasım var. Ama bu hesaplaşma da bir sonuç getirmez biliyorum. Hesap kitap bu yaşıma geldim. Hala canı istediğinde uyuyan, sabah kahvaltısında magnum yiyen, gittikçe foka benzeyen bir organizmayım. Ne var ya?? "Ben büyüğüm ben..."