Bu gece önümde yığılı ders
notlarım her geçen saniye sanki daha da
çoğalıyormuş gibi gelirken kafamda bu soru çaktı. Oturdum bilgisayarın başına.
Basit bir cümle işte, yaz gitsin. Ellerimin titremesinden, kalbimin deli gibi
çarpmasından üç kelimeyi yazamadım. “Nasılsın Kaan Sezyum”. İkinci defa yazmak
daha kolay oldu.
Bilemiyorum tabi onun nasıl
olduğunu, nasıl bir hayatı olduğunu; kendiminkini bilemediğim gibi.
2010 yılının Mart ayında hepimiz
Kaan Sezyum’un malum yazısını okuduk. İçimiz burkuldu, duygulandık, paylaştık,
“okudun mu?” dedik birbirimize. Belki bir çoğumuzun aklında bir cümle bile
kalmadı o yazıdan. Anlaşılmaz bir şekilde benim aklımda çok cümleler kalmış o
yazıdan. Bir ay sonra bana üzgün yüzlerle bakan insanlara söylediklerim onun
cümleleriymiş şimdi anlıyorum. Üç sene sonra ders çalışırken hatırlıyorum ve
anlıyorum. Allah zihin açıklığı verdi ama yanlış konuda.
Şimdi buradan girip yazarların,
filmlerin, reklamların bizi nasıl etkilediğinden falan bahsedilebilir. Ya da
kendimize has zannettiğimiz şeyler ne kadar bizim? Mimiklerimiz, tepkilerimiz,
felsefelerimiz taklit derlemesi mi yani? Şu anda daha net düşünebildiğimi
zannettiğim şu anda, duygularımdan şüphe ettim resmen. Benim o kara nisan
ayında ağzımdan çıkanlar, bir taklitse hiçbirşeyimin gerçekliğini savunamam
artık. Copy of the copy of the copy…
Ya da (vurgulu koskoca bir ya
da)..
Kaan Sezyum ve benim paylaştığımız
duygular olabilir. Benzer şeyi yaşamış insanlar benzer şeyler hissedebilir.
Mesela manasız bir iyimserliğin kollarına atmaya çalışabilirler kendilerini.
“Hep çok şanslı olduğumu
düşünürdüm. Hâlâ da düşünüyorum galiba. Hep istediğim işi yaptım, beni sıkan
protokollere, ıvıra zıvıra bulaşmadım, zora gelmedim, her işim iyi gitti... Ama
geçen haftaki bomba biraz fena patladı bende. Şu anda evrensel şans skalasında
eksilere düştüm sanırım. Bundan sonrası yukarı çıkış olabilir sadece.” Demiş kendileri.
Ben de tam olarak böyle hisler
içindeydim o zamanlar. Hatta olayı abartıp “birgün o kadar güzel bir hayatım
olacak ki, Bahadır bunun için gitmiş diyeceğim.” Cümlesini kurmuşluğum bile
var. Şu anda ben üç yıla önceki bana şöyle demek istiyorum: “bullshit ruh
hastası mısın kızım sen.”
En çok bunu merak ediyorum Kaan
Sezyum şans skalasının nerelerinde hissediyor kendini? Aslında haksızlık
etmemem lazım. Bu ruh hastası bir ruh hali değil. Aklını kaybetmemek için,
hayatını kaybetmemek için aklın oynadığı oyunlar. Belki de sağlıklı bir tepki
bilmiyorum, sadece merak ediyorum. Bu ruh hali beni terk edeli çok oldu.
Başkalarında nasıl işliyor acaba?
Bir de yaşadıklarından dolayı
kendini çok şanslı hissetme histerisi var tabi. Yazar der ki:” İnsan
burnuna çin yağı sürüp uyuyacak diye sevinir mi? Bazısı seviniyormuş, o da
bana denk gelmiş. Şans işi işte.” Ben de bunun gibi milyonlarca cümle
kurabilirim. İşte bu his beni bırakmıyor. Bunu da saçma bulacak mıyım acaba
birgün?