21 Mayıs 2009 Perşembe

üzgh..

İnternette böyle şeylerle karşılaşıyorum, hatta facebook statuslarında bunu dillendirenler görüyorum. Ve bunlar benim listemde ne arıyor diyorum normal olarak. İçim acıyor. Bu zihniyete nefretlerimi, Türkan Saylan'a en derin saygılarımı sunuyorum.


O kısacık ömrüne onlarca ömür sığdırdı. Randevularını tamamladı. Güzel kadındı, güzel öldü...

ah İstanbul İstanbul olalı...

Dara da dammm... Bu haftasonu İstanbul'daydımmmmm.. İstanbul demek mutluluk demek, neşe demek, hareket demek, alkol demek, Fundam demek..



Cuma günü erken saatlerde İstanbul'a vardık. Doğruca uçtum Maçka'ya. Sabah sabah çenesi de neşesi de pek yerinde bir taksiciye düştüm. Ben çok konuşmayı sevmem. "Aaaaa siz hayatta 30 olamazsınız" falan diyerek kendisine katlanabilmemi sağladı, yoksa çok pis dalabilirdim, önceki gece hiç uyumamıştım. Elimden kurtuldu. Yani uykusuzluk sebebiyle yorgunluk hanesi eksilerde geziyordu. Ama İstanbul bi güzel, hava bi güzel. Fundamdan evinin anahtarını aldım, Beşiktaş'a gidicem. Hadi yürüyim bari dedim. Tam yürünecek hava. Ama ne kadar yorgun, uykusuz ve gerizeka olduğumu unuttum o an galiba. Kadınların genel olarak bir yol bulma sıkıntısı vardır ya, ben bu konuda tüm hemcinslerimi geride bırakabilirim. Maçka'dan Beşiktaş'a yürürken kaybolabilme yeteneğimle sanırım Fulya'nın tepelerine falan çıktım. Haftasonunun rengi ilk günden belli oldu. Çok sıcak ve bol tabana kuvvet.. Bir de bol dekolte:) Ama bu meseleyi açmayayım şimdi..


O gün canım kardeşimle buluştuk, ben onun ne kadar mutlu ve ne kadar büyümüş olduğunu gördüm bir kere daha. Garip birşey, taksici ne derse desin yaşlandık işte. Elimize doğan çocuklar adult olmuş vay halimize. Arzucuğumu akşam için bahar şenliklerine salıp eve gittim. Akşam anlatılacak milyonlarca şey, biriken laflarlarlarlarlarla geçti. Ve biralarlarlarlarla...


Cumartesi günü Beşiktaşta kahvaltı, Fransız turistlere sinir olmayla başlayıp Taksim, Galata, Galata'da kızılderililer, Karaköy, Eminönü, son 50 yılın en sıcak altgeçidi, 5 katlı Şark Han, doğru nota basan müthiş cazcı bibloları, sıcak sıcak, yürü yürüyle devam etti. Daha sonra Funda'nın işi sebebiyle Ogün Sanlısoy röportajına gittik. Kendisi sevdiğim bir insan değil ama sempatik herifmiş, takdir ettim. Durmak yok, yola devam tabi ki de. Cihangirde yemek, Asmalimescitte içmek, çene çalmak, zırvalamak, gülmek, yarılmak, hatta arada derede Bahadır'a küsmek derken günü bitirdik, yatağa zor attık kendimizi. Derken efendim ertesi gün Ortaköy House Cafe sefasıyla birlikte güzel İstanbullu günlerimi bitirdim, taktım Fundamı koluma Bursa'ya. Biraz huzur bol bol da laklak yapıp en kısa sürede tekrarlama sözleriyle ayrıldık my dearest Fundamla. Ağzımda tadı, bacağımda ağrısı kaldı.