30 Haziran 2007 Cumartesi
Özlem Tekin
Bush oğlu Bush
Bu konuda söylenecek çok şey var tabi. Ama söylenmesi gereken herşey zaten söylendi. Bkz. Fahrenheit 9/11. Şimdi bana soruyorlar "oyunu kime vereceksin??". Oyumu kime verirsem vereyim Amerika'ya gideceğini hissediyorum. Bu psikolojiyle de oy vermek istemiyorum. Ama işte meclis Türkiye'yi yansıtmıyor vıt vıt vıt.. Yansıtma ihtimali var mı ki??? Türkiye elden gidiyor diye car car ötenler sanki puşt Bush'un istekleri dışına çıkabilecekler.
Mel-Julia Komplo Teorisi
Julia Roberts'ım ben. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Kocişmonumun bir resmine Cindy Crawford çıktı. Zaten enteresandır Bahadır'ın sekiz ünlüsünden dördü kadın.
Aile Gibisi Yok
Bu psikopat manyak çocuk benim canım abimin kızı, benim yeğenim. Çok kıymetlimiz, bir tanecik Aslı'mız... Sinir küpü, menepoz bir bebek. Çok seviyoruz onu.
Aslıcığımı düşünmek beni genelde ama özellikle de bu gece çok hüzünlendiriyor. Ailem Konya'da ben Bursa'da yaşadığım için Aslımın diş çıkarmasını ben göremedim, ilk adımlarını, ilk anne demesini ben duyamadım. Bu gece özel çünkü canım kardeşim Arzu'mu bu gece otobüse bindirdik Konya'ya gönderdik. 1 haftadır bizimleydi. Şimdi o gidince ev boş gibi oldu. Ben de oturdum fotoğraflarımıza bakıyorum.
Bu da geçen haftasonundan "ben de yemek yapabilirim, benimde blogum var, fotoğrafını çekerim, oraya da koyabilirim" psikolojisiyle çekilen, gururlu ve de mutlu bir fotoğraf. Zavallı dolmalar biz havuza gireceğiz, güneşleneceğiz diye heba oldu. Kırk yılın başında bir yemek yaptım, onu da yaktım. Yengeçlerin yüz karasıyım.... Halbuki pişmeden önce ne kadar güzel görünüyorlardı bakınız....
Tencereyi halının üzerine koyup fotoğrafını çekme fikri aşırı derecede sanatçı ruhlu olan kocacığıma aittir. Manyak oldu gerçekten.... Sonuç olarak dolmalar yandı.
Ben de bahçede beni oyalayanları cezalandırdım. Adalet yerini buldu. Bu da çizgi roman gibi oldu böyle.
27 Haziran 2007 Çarşamba
Pişik Kremi
Ve sabah saat 9.00 annem arar. Hiç alışkanlığı değildir o saatte aramak. İyi misiniz? Bütün gece sizinle alakalı kötü rüyalar gördüm. Birşey mi var??? Anne işte evet var, biz de uyuyamadık. Sıcak çok sıcak.......
21 Haziran 2007 Perşembe
My Best Friend's Wedding
İstanbul'u çok sevdiğim çok açık. Sevgili kocişmon da çok seviyor. "Yok abi İstanbul'da yaşanmaz"ları yemiyorum. Hastası işte. "Gençleştiğimi hissediyorum" deyip durdu.
Peki nasıl bu kadar mutlu olunur??? Aydınlanmak isteyen ruhlara tavsiyelerimi anlatıyorum hemen. Öncelikle çok aşık olun. Çok isterseniz evlenin. (olmasa da olur) Çok sevdiğiniz bi adam varsa feribotta yenen pizza ve su böreği Cuma akşamı için ideal menüdür bence. Sevdiğiniz adamın omzuna yatıp Yiğit Özgür okumaktan daha eğlenceli bir haftasonu aperatifi düşünemiyorum. Mudanya-İstanbul arası 75 dakika. (İDO ya sevgiler) Al sana muhteşem haftasonu hediyesi. İlk defa İstanbul'a bu kadar kolay gitmişim. Daha ne?? (Ama çok soğuktu. Klima abanması yaşadık. Popomuz dondu.) İstanbul'a gidilir Taksim'e uçulur. Aranması gereken insanlar belli. 30 dakika toplanmak için çok bile. Geç saatlere kadar içilir. Gülünür. Ertesi gün hatırlanmayacak bir milyon şey konuşulur. Yeni insanlarla tanışılır. Hayat ne güzeldir.
Cumartesi çok içmekten kaynaklı geç kalkma yaşandı. Beşiktaş'ta avarelik yapıldı. Cumartesi gecesi için düşündüğüm en iyi plan olmasa da bir arkadaşımızın düğününe gidildi. Düğünleri hiç sevmem. Şimdi bakıyorum da kendime hayret ediyorum onca tantanayı (hem de başrolde) nasıl yaşamışım... Zorlama zorlama zorlama gelir düğünler bana. Her türlüsü davul zurna olsun, kır olsun, Çırağan'da olsun, nefesli üçlü olsun, yemekte bilmem ne bilmem ne olsun, paraşütle atlarken olsun, hepsi zorlama... En güzeli bence düğün falan olmasın. Ama gitmek gerekiyor işte. Gittik. Düğün hakkında başka birşey söylemek gelmiyor içimden. Düğünden sonra gidip yattık mı ??? Hayır!!!! Canım canım pek bir kraliçe arkadaşım Ekşi Limon denen garip bir yerde sahne almakta. Koş koş oraya gittik. Benim arkadaşım en güzeli. Benim arkadaşım en yeteneklisi. Sanki küçük kızım anaokulda ilk müsameresine çıkmış gibi tuhaf duygularla ve tabi ki bol bol eğlenerek süper bir gece geçirdik. Fundamentalist olduk. Artık bilemeyeceğim saat kaçtı gün yavaş yavaş ağarıyordu. Sokaklarda süper keyifli yürüyorduk kocişmonla yatağa doğru.
Peki soruyorum size!!!!! Biz zevkinde keyfinde sefahat düşkünü alkolikler miyiz??? Hayır hayırlı evlatlarız biz. Pazar günü ailecek Kız kulesinde babalar günü kutlamamızı da yaptık nefis oldu. Levrekleri yuttuk. Biralara uzaktan baktık dediysem de bir tanesini zor içtik demek istedim. Üsküdar'ın ağzına tükürmüşler. Başımız ağrıdı. Neyse efenim hayır dualarımızı alıp yollara çıktık yine. Lanet olası IKEA'ya.
Haftasonumuzun tek kötü yanı ikea'ydı. Ne zamandır İkea'ya gideceğim, şezlong alıp keyif yapacağım diye hayaller kuran ben çok fena bir hayal kırıklığıyla kendime geldim. Ikea'da bahçe mobilyası diye birşey yok. Pek fena oldum. Zor atlattım.
Sonra da efendim tuttum kocamın elinden evimize döndük. O gece İnfazcı mı neydi öyle bir film vardı. Onu seyrederken koltuklarımızda uyuyakalmışız çok afedersiniz. Haftasonu yorgunluğu deliksiz uyku olarak geri döndü bize.
Sonuç; iyi arkadaşlar çok çok çok önemli, İstanbul çok çok güzel, Nuray'la Emre evlendi, Nazan'ın bebeği oldu, Meriç hamile, insan sevdikleriyle beraber mutlu.
14 Haziran 2007 Perşembe
Pompa
9 Haziran 2007 Cumartesi
Kalp Kanseri Yengeç
Neyse tehdit diyordum. Özel hayatımızı ifşa etmekle tehdit ettim onu. O da yapma ya yemek tarifi versen olmaz mı dedi. Olmaz dedim. Canım özel hayatımızı ifşa etmek ister. Kayınvalidemi çekiştirmek ister. Annemin arkasından konuşmak ister. Birileri de beni anlasın ister. Ama son kısmın hayal olduğunu da bilir.
Aslında ben çok lanet bir insan falan değilim. En büyük kusurum kanser burcu olmam. (cancer-yengeç felan işte.) Kendimi yeme huyumun olması olması. 29 yaşını doldurunca bir yaş dönümü olacakmış. O zaman adam olurum belki. Bir de 30 dan sonra insan yükselenine geçer durumu var ki o daha da beter. Tıslayan bir akrep olmak istemiyorum. Yengeç bile daha iyidir.
8 Haziran 2007 Cuma
Özlem Hanım speaking
Üniversitede bir sene aynı evde kaldığım arkadaşımın (benim gibi lanetli yengeç burcudur kendisi ama daha az lanetlilerinden) "nefis blog"uyla karşılaşmam...
Bir gün öncesinde "Bridget Jones'un Günlüğü"nü tekrar okumuş olmam...
Kilo vermek uğruna günlerce aç kalmam, bir gece bir mangal sefasıyla herşeyin eski haline dönmesi...
Hayatımın neden "isteyip de yapamadıklarımın bir listesi" haline geldiğini sıkça düşünür olmam...
Bir arkadaşımın dergi çıkarma çabalarında olması, yanıbaşımızda "yaz tatiline girerken saçımıza başımıza ne yapsak acaba?" tarzında da olsa yazılar yazmaya çalışıyor olması ve benim ona belli etmesemde fena halde özenmem...
Bunlar tesadüf...
Aman ne büyük tesadüf demeyin. Ben trajedi yaratıcı, acı büyütücü, hayat zorlaştırıcı, durum komedisi bir insan haline geldim. Yine kendimin kendimin üstüne üstüne gittiğim bu günlerde içimi boşaltacak mecra arayışındayım.
Hiçbir zaman kendimi ifade edebilen bir insan olamadım. Burada da çok ifade edebileceğimi zannetmiyorum. Zaten yazmayı da beceremiyorum. Bunu böyle bir nevi iç yıkama (dışını boşver) olarak düşünmek istiyorum. Ve düşünüyorum da...Gittiği yere gitsin işte.